Dünya üzerinde idari sistemler ait olduğu ülke insanlarının yanında orada yaşayan her milletten insanların refah ve mutluluğu için vardır.
Zamanla bir takım gelişmeler ya da vukuu bulan olaylar, bu sistemleri revize etmeyi, güncellemeyi zorunlu hale getirmektedir. Toplum düzenini korumak için oluşturulan bu kurallar o toplumun sosyal yaşantısına, dini değerlerine örf-adet, gelenek ve göreneklerine göre farlılıklar gösterebilir. Ancak uygulamada bu değerler asla birbirleriyle çelişmemelidir. Bilakis onları tamamlamalı ve desteklemelidir.
Özellikle sistemin, lokomotifi olan hukuk sistemi iyi hazırlanıp, adil bir şekilde uygulandığı zaman bir anlam ifade ederek, amacına ulaşmış olur.
Kanun koyucular ile kanunu uygulayanlar arasında herhangi bir görüş farklılığı olmadığı zaman problemler ortadan kalkar.
Mevcut kanunları, uygulama sırasında sağından- solundan, altından-üstünden, çekip çekiştirerek esnettiğimiz zaman kanun kanun olmaktan çıkıp kullanılmaz bir hal alır.
Ülkemizde kanunu uygulayanlar örneğin, bir suçlunun giydiği takım elbise, kravat, saç sakal tıraşına ya da ayakkabı boyasına göre cezadan indirime gidebiliyorsa bir yanlışlık olsa gerek.
Belki de madur olan, zarar gören yada öldürülen kişi de traşlı, takım elbiseli ve kravatlı biri ise bu durum sizce adil midir?
Karar mercii, kararlarında toplum vicdanını yaralarsa, sosyal adaletten, hukuktan. adil yargıdan bahsedemezsiniz.
Sistem toplum güvenini kaybettiği zaman, hukukun adil çalışmadığını gördüğü ya da hissettiği zaman insanlar kendi oluşturdukları vicdanlarını rahatlatan yollara başvururlar ki bu durum daha çok tehlikeleri ve sorunları beraberinde getirir.
Basın yayın organlarında sıkça izlediğimiz, kadın cinayetleri, hırsızlık, kapkaç, gasp, oto hırsızlığı gibi olaylarla sıkça karşılaşmaktayız.
-Boşanma aşamasında olan bir adam çocuklarının önünde karışını canice katlediyor.
-Vatandaşın konutuna girip bir sürü zarar açarak talan ediyorlar.
-Yolda yürüyen bir kadının çantasını ya da cep telefonunu gasp edenler.
Bunlar toplumda üzüntü ile izlenmekte ve kanunların işlemediği kanısı uyanmaktadır.
Uygulanan yaptırımlar toplumda çok büyük yaralar açmakta olup bazı insanları suç işlemeye meyillerini artırmaktadır.
Suçluya verilen ya da verilecek ceza-i müeyyidenin caydırıcılık özelliği olmaması bu tür suçları işlemenin önünü açmaktadır.
Toplum yapısı aşırı derecede dejenere olmuş maddeci, materyalist, zihniyete sahip olma duygusunu körüklemeye başlayınca haram ve helal değerler sadece sahip olma duygusu ile yok olmuşsa her türlü sahip olmalar mubah hale geliyor.
Acil olarak bu tür olayların önlenmesi için ne gerekiyorsa o yapılmalıdır.
Ayrıca caza ve tutuk evlerinin durumundan da bahsetmek uygun olur. Maşallah bizim ülkemizde ceza evleri beş yıldızlı otel. Böyle olunca suç işleyen, özellikle, hırsızlık, gasp, kapkaç gibi suçlar la ilgili olarak bu tür insanlar mevsimsel olarak içeri girip çıkmaya
başlıyor. Sanki ceza evi yazlık kışlık gibi bir özellik alıyor.
Her ne şekilde olursa olsun, cezalar suçun özelliğine göre mutlaka caydırıcı olmalıdır. Bunu her durumda söylüyoruz. Suçluya yatarak ceza yerine uzun soluklu çalışarak ceza çektirilmelidir. Bazı suçlarla ilgili cezalar kömür ocaklarında, taş ocaklarında ya da belirli fabrikalarda çalıştırılarak çektirilebilir.
Bu durumda suçlu hem cezasını öder, hem de ülke ekonomisine katkıda bulunur. Tutuklunun kazandığı par devlete irat kaydedilebilir, yada yine kendisi için harcana bilir. Böyle ceza-i müeyyideler daha etkili ve daha caydırıcı olabilir.
Bu tür ceza-i müeyyideler bir düşüncedir. Bir fikirdir. Amaç toplum düzenini, iç barışı sağlamaktır. Toplumun devlete olan dolayısıyla hukuka olan güvenini artırmaktır.
Elbette bu konuda en önemli sorun eğitim olduğunu biliyoruz. Ancak, insanları eğitmemize rağmen bu tür suçlar işleniyorsa, ya sistemde bir sorun ya da bizde bir sorun vardır.
Anasayfa
Yazarlar
HARUN GÖK
Yazı Detayı
Bu yazı 1195+ kez okundu.
TOPLUMUN HUZURU VE MUTLULUĞU
Dünya üzerinde idari sistemler ait olduğu ülke insanlarının yanında orada yaşayan her milletten insanların refah ve mutluluğu için vardır.
Zamanla bir takım gelişmeler ya da vukuu bulan olaylar, bu sistemleri revize etmeyi, güncellemeyi zorunlu hale getirmektedir. Toplum düzenini korumak için oluşturulan bu kurallar o toplumun sosyal yaşantısına, dini değerlerine örf-adet, gelenek ve göreneklerine göre farlılıklar gösterebilir. Ancak uygulamada bu değerler asla birbirleriyle çelişmemelidir. Bilakis onları tamamlamalı ve desteklemelidir.
Özellikle sistemin, lokomotifi olan hukuk sistemi iyi hazırlanıp, adil bir şekilde uygulandığı zaman bir anlam ifade ederek, amacına ulaşmış olur.
Kanun koyucular ile kanunu uygulayanlar arasında herhangi bir görüş farklılığı olmadığı zaman problemler ortadan kalkar.
Mevcut kanunları, uygulama sırasında sağından- solundan, altından-üstünden, çekip çekiştirerek esnettiğimiz zaman kanun kanun olmaktan çıkıp kullanılmaz bir hal alır.
Ülkemizde kanunu uygulayanlar örneğin, bir suçlunun giydiği takım elbise, kravat, saç sakal tıraşına ya da ayakkabı boyasına göre cezadan indirime gidebiliyorsa bir yanlışlık olsa gerek.
Belki de madur olan, zarar gören yada öldürülen kişi de traşlı, takım elbiseli ve kravatlı biri ise bu durum sizce adil midir?
Karar mercii, kararlarında toplum vicdanını yaralarsa, sosyal adaletten, hukuktan. adil yargıdan bahsedemezsiniz.
Sistem toplum güvenini kaybettiği zaman, hukukun adil çalışmadığını gördüğü ya da hissettiği zaman insanlar kendi oluşturdukları vicdanlarını rahatlatan yollara başvururlar ki bu durum daha çok tehlikeleri ve sorunları beraberinde getirir.
Basın yayın organlarında sıkça izlediğimiz, kadın cinayetleri, hırsızlık, kapkaç, gasp, oto hırsızlığı gibi olaylarla sıkça karşılaşmaktayız.
-Boşanma aşamasında olan bir adam çocuklarının önünde karışını canice katlediyor.
-Vatandaşın konutuna girip bir sürü zarar açarak talan ediyorlar.
-Yolda yürüyen bir kadının çantasını ya da cep telefonunu gasp edenler.
Bunlar toplumda üzüntü ile izlenmekte ve kanunların işlemediği kanısı uyanmaktadır.
Uygulanan yaptırımlar toplumda çok büyük yaralar açmakta olup bazı insanları suç işlemeye meyillerini artırmaktadır.
Suçluya verilen ya da verilecek ceza-i müeyyidenin caydırıcılık özelliği olmaması bu tür suçları işlemenin önünü açmaktadır.
Toplum yapısı aşırı derecede dejenere olmuş maddeci, materyalist, zihniyete sahip olma duygusunu körüklemeye başlayınca haram ve helal değerler sadece sahip olma duygusu ile yok olmuşsa her türlü sahip olmalar mubah hale geliyor.
Acil olarak bu tür olayların önlenmesi için ne gerekiyorsa o yapılmalıdır.
Ayrıca caza ve tutuk evlerinin durumundan da bahsetmek uygun olur. Maşallah bizim ülkemizde ceza evleri beş yıldızlı otel. Böyle olunca suç işleyen, özellikle, hırsızlık, gasp, kapkaç gibi suçlar la ilgili olarak bu tür insanlar mevsimsel olarak içeri girip çıkmaya
başlıyor. Sanki ceza evi yazlık kışlık gibi bir özellik alıyor.
Her ne şekilde olursa olsun, cezalar suçun özelliğine göre mutlaka caydırıcı olmalıdır. Bunu her durumda söylüyoruz. Suçluya yatarak ceza yerine uzun soluklu çalışarak ceza çektirilmelidir. Bazı suçlarla ilgili cezalar kömür ocaklarında, taş ocaklarında ya da belirli fabrikalarda çalıştırılarak çektirilebilir.
Bu durumda suçlu hem cezasını öder, hem de ülke ekonomisine katkıda bulunur. Tutuklunun kazandığı par devlete irat kaydedilebilir, yada yine kendisi için harcana bilir. Böyle ceza-i müeyyideler daha etkili ve daha caydırıcı olabilir.
Bu tür ceza-i müeyyideler bir düşüncedir. Bir fikirdir. Amaç toplum düzenini, iç barışı sağlamaktır. Toplumun devlete olan dolayısıyla hukuka olan güvenini artırmaktır.
Elbette bu konuda en önemli sorun eğitim olduğunu biliyoruz. Ancak, insanları eğitmemize rağmen bu tür suçlar işleniyorsa, ya sistemde bir sorun ya da bizde bir sorun vardır.
Ekleme
Tarihi: 17 Eylül 2022 - Cumartesi
TOPLUMUN HUZURU VE MUTLULUĞU
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.