PROF. DR. ALİ ÇAVUŞOĞLU
Köşe Yazarı
PROF. DR. ALİ ÇAVUŞOĞLU
 

YİĞİT ATLAR

Organize sanayiindeki yangın, gezi programlarının erken bitmesine neden olmuştu. Kerim akşam yatağa girdikten sonra konuşulanları düşündü. Atlar ve Hörmetçi köyü hakkında daha fazla araştırma yapmaya karar verdi, fakat aklından çıkmayan bir şey daha vardı: Yangınla birlikte Yılanlı dağının ardından havalanan ve rüyasını hatırlatan kuşlar… Erkos bir süre kuşları izledi. Kuşlar, tepenin yamacında yer alan hisarın üstünden geçip misafiri olduğu Baba Reten'in evine girdiler. Kuşlarla birlikte kuşlar gibi kapkara iri yarı dev gibi bir adam da girdi. “Hoş geldin evlat, geldin nihayet!” dedi. Baba Reten neredeydi? Kuşlar nereye kaybolmuştu ve kimdi bu adam? “Koyun Baba derler bana” dedi adam, “Burası da Guşibattal, namı diğer Kulaklı denilen yer.” “Baba Reten nerede? Kaf dağlarından çıkmama yardım edecekti.” diyecek oldu Erkos, fakat siyah sakallı, ateş gibi gözleri olan adam devam etti. “Battal'ın fatih ordusundanım ben de; onlar gideli çok oldu, fakat ben buranın gözü kulağıyım; başka kardeşlerim de başka tepelerde göz kulak olmaktalar… Karşıda gördüğün hisar ise Kaseros'un hisarıdır.” Erkos'un gözü kulübenin dışında otlamakta olan gümüş renkli ata takıldı. Ne muhteşem bir attı! Kaf dağları ancak böyle bir atla aşılabilirdi. “At senin mi?” diye sordu Koyun Baba'ya. “Evet” dedi, “Battal'ın atı Aşkar'ın taylarından Akkuş'tur.” Az önce yılkıların başında gördüğü ve sürekli bulundukları tarafa bakan beyaz ata ne kadar da benziyordu. Arkadaşı “Hadi Kerim geldik” diye itekliyordu. Kerim sazlıkta kısa da olsa heyecanlı geçen geziden dolayı yorulmuş, uyuya kalmıştı. Hacılar meydanına gelmişler ve arkadaşlarının çoğu çoktan inmişlerdi. Akşam evde Hörmetçi köyünden, atlardan ve yangından bahsetti. Koyun Baba'dan, Battal'dan, Akkuş'dan bahsetmedi, çünkü onlar sadece bir sözcük ve hayalden ibarettiler. Ama araştıracak, kim olduklarını öğrenecekti onların. Bir ara teneffüste öğretmenin yanına gidip ona atlarla ilgili sorular sordu. Kerim'in sazlıkta gördüğü atlara ilgisinin devam etmesi öğretmeni sevindirmişti. Dedi ki Kerim'e “Üniversitede bir hoca var; atlar hakkında hayli malumat sahibi, telefon et, selamımı söyle, istersen yanına birkaç arkadaşını al ve istediğiniz soruyu sorun.”Gençlerin atlarla ilgilenmesi hocayı memnun etmişti ve ne enteresan şeyler anlatmıştı. “Hörmetçi köyündeki yılkılar, Anadolu atlarının tipik örneklerindendir. Atlar da tıpkı bizim gibidir; ahlaklı, yiğit, masum, utangaç, onurlu; ne yazık ki karakter bozuklukları gösteren atlar bile vardır. Tıpkı Anadolu insan tipi gibi at ırklarımız da adeta bir mozayiği andırır. Çoğunda bakımsızlıktan dolayı fizyonomik ve mizaç bozuklukları oluşmuştur. Fakat şayet bu atlar iyi muamele görürlerse çoğu, zamanla atalarının tüm özelliklerini yeniden gösteren muhteşem atlara dönüşebilir.”Kerim, bakımsız köpeklerin iyi ortamlarda kazandıkları beden ve mizaç özelliklerini hatırladı. Sonra Uruşan Baba'nın cılız atlarının, Ruşen Ali'nin bakımından sonra ne muhteşem efsanevi atlara dönüştüğünü. Destanlarda anlatılan atların gerçekle ilişkisini ve böyle atların var olup olamayacağını sordu. “Elbette mümkündür” dedi hoca, “Biz nasıl atalarımızın devamı isek onlar da çeşitli ırk özellikleri gösteren, üstelik insana en yakın varlıklardır. Hatta bazılarında üç bin sene öncesine kadar atalarının bütün özelliklerinin mevcut olduğunu görmek mümkündür. Tabii önce atalarını tanımak gerekir ki bu özelliklerin ne kadarının devam ettiğini bilebilelim.” Sonra efsanevi atların da hala yaşıyor olabileceğini söyledi.“Duymuşsunuzdur Anadolu'nun hemen yer yerinde bu efsanevi atlarla ilgili hikayeler anlatılır. O kadar çoktur ki insanlar gibi fedakarlık yapan, insanlar gibi duygulanan ve insanlar gibi yaşadığı yere bağlı olan atların hikayesi. Çoğu unutulmuş ve değişmiş olmakla birlikte yine de bize bu atlarla ilgili, atların sahipleri ve yaşamları ile ilgili ortak bir fikir verir. Size daha ilginç bir şey söyleyeyim, eskide görülen veli ve alp eren insan tipi var ya… Hani Battal gibi, Ahi Evran gibi, Saltuk gibi… ilim sahibi, hem kendi dinini hem de başka dinleri çok iyi bilen, üstelik de savaşçı; atları da öyledir. Bu çok geniş bir konu olmakla birlikte efsanelerde anlatılan at tipleri de bu bağlamda bize bir şeyler söyler.Mesela “Yiğit”, insanla birlikte atlar için de kullanılan bir tabirdir. Hatta atalar kültüründe atlar bir arkadaş, bir kardeş gibi görülmüşlerdir. Dahası pek çok Osmanlı hükümdarı ve paşası kendi mezarları yanına atları için de bir mezar yaptırmışlardır. Bu atlar sahibi gibi ahlaklı, sahibi gibi zeki ve savaşçıdır. Mesela senin o sazlıkta dikkatini çeken at böyle bir at olabilir. Battal Gazi'nin destanlarda anlatılan “Aşkar” adlı atı da böyle bir attır. Halk inanışı nasıl Battal Gazi'ye olağanüstü nitelikler yüklemişse atı için de aynısını yapmıştır. Çünkü at da sahibine benzer. Sahibinin kimliği gibidir adeta. Tabii efsaneler ve menkıbelerde insanlara olağanüstü özellikler yüklenerek onların olduklarından farklı gösterilmesi gibi atlar için de kutsiyet yüklemeleri olmuştur. Mesela Aşkar'ın, Allah tarafından Battal Gazi için gönderildiği, Kâbe toprağından yaratıldığı, ab-ı hayattan içerek ölümsüzleştiği söylenir. Evet Köroğlu'nun atı da böyle bir attır ve bu at özellikleri taa Hz. Âdem zamanına kadar gider. Bu at tüm peygamberlerin, Peygamberimizin, Hz. Ali ve Hz. Hamza'nın da atı olmuş; Battal Gazi'den sonra Sarı Saltuk'un, sonra başka yiğitlerin atı olmuştur. Aşkar öyle bir attır ki su üzerinde yürür, gerektiğinde kanatlanıp uçar. Battal Gazi'yi nice felaket ve zorluklardan kurtarır. Kısacası Battal Gazi'nin o olağanüstü maceralarında onunla birlikte hep Aşkar da vardır. Onun hikayelerinin anlatıldığı Battal-name adlı eserde bu maceralardan biri şöyledir: Battal Gazi, Hindistan'a ak fili getirmeye giderken, bir deniz kenarına varır. Çaresizlik içindedir. Atından inip abdest alır ve namaz kılar. Sonra da uyuya kalır. Biraz sonra at sesine uyanır. Hızır Aleyhisselam beyaz atıyla çıka gelir ve Battal'a “Tez Dev-zâde Aşkar'a bin” der. Battal, atına biner. Hızır'ın dediğine uyarak gözlerini yumup Aşkar'a bir kamçı şaklatır. Gözlerini açtığında kendini denizin öbür yakasında bulur. Daha bunun gibi efsanelerimizde yiğit adamlarla yiğit atların nice maceraları anlatılır. Bu hikayeler insanlar için ne kadar doğruysa atlar için de o kadar doğrudur.”“Buradan çıkaracağımız sonuca gelince, Hızır ve Hz. Ali tıynetinde yiğit insanlar hala yaşamakta olduğu gibi, bence onların yiğit atları da hala yaşamaktadır.”Kerim'in gözünde Hörmetçi'deki at artık Aşkar'dı. Demek at da yiğit olurmuş! Hele duruşunda, bakışında bir başkalık, bir asalet vardı. Ya Battal neredeydi? Bir yiğit Battal da görebilecek miydi acaba?
Ekleme Tarihi: 10 Haziran 2016 - Cuma
PROF. DR. ALİ ÇAVUŞOĞLU

YİĞİT ATLAR

Organize sanayiindeki yangın, gezi programlarının erken bitmesine neden olmuştu. Kerim akşam yatağa girdikten sonra konuşulanları düşündü. Atlar ve Hörmetçi köyü hakkında daha fazla araştırma yapmaya karar verdi, fakat aklından çıkmayan bir şey daha vardı: Yangınla birlikte Yılanlı dağının ardından havalanan ve rüyasını hatırlatan kuşlar…
Erkos bir süre kuşları izledi. Kuşlar, tepenin yamacında yer alan hisarın üstünden geçip misafiri olduğu Baba Reten'in evine girdiler. Kuşlarla birlikte kuşlar gibi kapkara iri yarı dev gibi bir adam da girdi. “Hoş geldin evlat, geldin nihayet!” dedi.
Baba Reten neredeydi? Kuşlar nereye kaybolmuştu ve kimdi bu adam? “Koyun Baba derler bana” dedi adam, “Burası da Guşibattal, namı diğer Kulaklı denilen yer.” “Baba Reten nerede? Kaf dağlarından çıkmama yardım edecekti.” diyecek oldu Erkos, fakat siyah sakallı, ateş gibi gözleri olan adam devam etti. “Battal'ın fatih ordusundanım ben de; onlar gideli çok oldu, fakat ben buranın gözü kulağıyım; başka kardeşlerim de başka tepelerde göz kulak olmaktalar… Karşıda gördüğün hisar ise Kaseros'un hisarıdır.” Erkos'un gözü kulübenin dışında otlamakta olan gümüş renkli ata takıldı. Ne muhteşem bir attı! Kaf dağları ancak böyle bir atla aşılabilirdi. “At senin mi?” diye sordu Koyun Baba'ya. “Evet” dedi, “Battal'ın atı Aşkar'ın taylarından Akkuş'tur.”
Az önce yılkıların başında gördüğü ve sürekli bulundukları tarafa bakan beyaz ata ne kadar da benziyordu.
Arkadaşı “Hadi Kerim geldik” diye itekliyordu. Kerim sazlıkta kısa da olsa heyecanlı geçen geziden dolayı yorulmuş, uyuya kalmıştı. Hacılar meydanına gelmişler ve arkadaşlarının çoğu çoktan inmişlerdi.
Akşam evde Hörmetçi köyünden, atlardan ve yangından bahsetti. Koyun Baba'dan, Battal'dan, Akkuş'dan bahsetmedi, çünkü onlar sadece bir sözcük ve hayalden ibarettiler. Ama araştıracak, kim olduklarını öğrenecekti onların.
Bir ara teneffüste öğretmenin yanına gidip ona atlarla ilgili sorular sordu. Kerim'in sazlıkta gördüğü atlara ilgisinin devam etmesi öğretmeni sevindirmişti. Dedi ki Kerim'e “Üniversitede bir hoca var; atlar hakkında hayli malumat sahibi, telefon et, selamımı söyle, istersen yanına birkaç arkadaşını al ve istediğiniz soruyu sorun.”
Gençlerin atlarla ilgilenmesi hocayı memnun etmişti ve ne enteresan şeyler anlatmıştı. “Hörmetçi köyündeki yılkılar, Anadolu atlarının tipik örneklerindendir. Atlar da tıpkı bizim gibidir; ahlaklı, yiğit, masum, utangaç, onurlu; ne yazık ki karakter bozuklukları gösteren atlar bile vardır. Tıpkı Anadolu insan tipi gibi at ırklarımız da adeta bir mozayiği andırır. Çoğunda bakımsızlıktan dolayı fizyonomik ve mizaç bozuklukları oluşmuştur. Fakat şayet bu atlar iyi muamele görürlerse çoğu, zamanla atalarının tüm özelliklerini yeniden gösteren muhteşem atlara dönüşebilir.”
Kerim, bakımsız köpeklerin iyi ortamlarda kazandıkları beden ve mizaç özelliklerini hatırladı. Sonra Uruşan Baba'nın cılız atlarının, Ruşen Ali'nin bakımından sonra ne muhteşem efsanevi atlara dönüştüğünü.
Destanlarda anlatılan atların gerçekle ilişkisini ve böyle atların var olup olamayacağını sordu.
“Elbette mümkündür” dedi hoca, “Biz nasıl atalarımızın devamı isek onlar da çeşitli ırk özellikleri gösteren, üstelik insana en yakın varlıklardır. Hatta bazılarında üç bin sene öncesine kadar atalarının bütün özelliklerinin mevcut olduğunu görmek mümkündür. Tabii önce atalarını tanımak gerekir ki bu özelliklerin ne kadarının devam ettiğini bilebilelim.”
Sonra efsanevi atların da hala yaşıyor olabileceğini söyledi.
“Duymuşsunuzdur Anadolu'nun hemen yer yerinde bu efsanevi atlarla ilgili hikayeler anlatılır. O kadar çoktur ki insanlar gibi fedakarlık yapan, insanlar gibi duygulanan ve insanlar gibi yaşadığı yere bağlı olan atların hikayesi. Çoğu unutulmuş ve değişmiş olmakla birlikte yine de bize bu atlarla ilgili, atların sahipleri ve yaşamları ile ilgili ortak bir fikir verir. Size daha ilginç bir şey söyleyeyim, eskide görülen veli ve alp eren insan tipi var ya… Hani Battal gibi, Ahi Evran gibi, Saltuk gibi… ilim sahibi, hem kendi dinini hem de başka dinleri çok iyi bilen, üstelik de savaşçı; atları da öyledir. Bu çok geniş bir konu olmakla birlikte efsanelerde anlatılan at tipleri de bu bağlamda bize bir şeyler söyler.
Mesela “Yiğit”, insanla birlikte atlar için de kullanılan bir tabirdir. Hatta atalar kültüründe atlar bir arkadaş, bir kardeş gibi görülmüşlerdir. Dahası pek çok Osmanlı hükümdarı ve paşası kendi mezarları yanına atları için de bir mezar yaptırmışlardır. Bu atlar sahibi gibi ahlaklı, sahibi gibi zeki ve savaşçıdır. Mesela senin o sazlıkta dikkatini çeken at böyle bir at olabilir.
Battal Gazi'nin destanlarda anlatılan “Aşkar” adlı atı da böyle bir attır. Halk inanışı nasıl Battal Gazi'ye olağanüstü nitelikler yüklemişse atı için de aynısını yapmıştır. Çünkü at da sahibine benzer. Sahibinin kimliği gibidir adeta. Tabii efsaneler ve menkıbelerde insanlara olağanüstü özellikler yüklenerek onların olduklarından farklı gösterilmesi gibi atlar için de kutsiyet yüklemeleri olmuştur. Mesela Aşkar'ın, Allah tarafından Battal Gazi için gönderildiği, Kâbe toprağından yaratıldığı, ab-ı hayattan içerek ölümsüzleştiği söylenir. Evet Köroğlu'nun atı da böyle bir attır ve bu at özellikleri taa Hz. Âdem zamanına kadar gider. Bu at tüm peygamberlerin, Peygamberimizin, Hz. Ali ve Hz. Hamza'nın da atı olmuş; Battal Gazi'den sonra Sarı Saltuk'un, sonra başka yiğitlerin atı olmuştur.
Aşkar öyle bir attır ki su üzerinde yürür, gerektiğinde kanatlanıp uçar. Battal Gazi'yi nice felaket ve zorluklardan kurtarır. Kısacası Battal Gazi'nin o olağanüstü maceralarında onunla birlikte hep Aşkar da vardır. Onun hikayelerinin anlatıldığı Battal-name adlı eserde bu maceralardan biri şöyledir: Battal Gazi, Hindistan'a ak fili getirmeye giderken, bir deniz kenarına varır. Çaresizlik içindedir. Atından inip abdest alır ve namaz kılar. Sonra da uyuya kalır. Biraz sonra at sesine uyanır. Hızır Aleyhisselam beyaz atıyla çıka gelir ve Battal'a “Tez Dev-zâde Aşkar'a bin” der. Battal, atına biner. Hızır'ın dediğine uyarak gözlerini yumup Aşkar'a bir kamçı şaklatır. Gözlerini açtığında kendini denizin öbür yakasında bulur. Daha bunun gibi efsanelerimizde yiğit adamlarla yiğit atların nice maceraları anlatılır. Bu hikayeler insanlar için ne kadar doğruysa atlar için de o kadar doğrudur.”
“Buradan çıkaracağımız sonuca gelince, Hızır ve Hz. Ali tıynetinde yiğit insanlar hala yaşamakta olduğu gibi, bence onların yiğit atları da hala yaşamaktadır.”
Kerim'in gözünde Hörmetçi'deki at artık Aşkar'dı. Demek at da yiğit olurmuş! Hele duruşunda, bakışında bir başkalık, bir asalet vardı. Ya Battal neredeydi? Bir yiğit Battal da görebilecek miydi acaba?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve hacilarhabergazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.