Av Dilek Çavuşoğlu
KADINA YÖNELİK ŞİDDET SON BULUR MU?
Tarihsel verilere göre belirli bir döneme kadar kadının ikinci planda tutulduğu ve toplum içerisinde hak sahibi bir birey olarak kabul görmediği anlaşılmaktadır. Bu sebeple kadın haklarının savunulması ve kadına yönelik şiddetin ele alınması toplumların gelişmesiyle birlikte kendini göstermeye başlamıştır. Günümüzde ise toplumun en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir. Erkek egemenliğinin hakim olduğu toplumlarda kadının hak sahibi bir birey olarak kabul görmediği, ona özgür yaşama hakkı tanınmadığı, karar alma ve kendi kararları doğrultusunda hareket etme imkanı bulunmadığı gözlemlenmiştir.
Evliliklerde, eğitimde, iş ve diğer tüm yaşam alanlarında kadına söz hakkı tanınmaması ne yazık ki bir kısım gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde dahi yaşanmaktadır. Kadının toplum içinde yerleştirildiği bu statü kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin de tetikçisi olmuştur. Belirli bir kesim tarafından dile getirilse ve mücadeleye yönelik girişimlerde bulunulsa da toplumların sosyo-ekonomik ve psikolojik bunalımları kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerini engellemek bir tarafa azalmasına dahi fırsat vermemiştir.
Ülkemizde özellikle Cumhuriyetin ilanı ile kadın hakları ve kadının korunması hususları gerek toplum gerekse bürokraside ele alınan konular olmuştur. Kadın haklarının gelişiminde eğitimli ve bürokrat kadınların etkisi önem arz etmektedir. Kadın haklarının öneminin vurgulanmasına ve kadına yönelik şiddetle mücadelenin hız kazanmasına karşılık, şiddet ve cinayet vakıalarının da hızla artış gösterdiğini söylemek mümkündür. Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleriyle mücadele ne yazık ki uygulamada sorunlarla karşılaşmakta kadınların etkin bir şekilde korunması sağlanamamaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2015 yılında 303 kadın, 2016 yılında 328 kadın, 2017 yılında 407 kadın, 2018 yılında 440 kadın, 2019 yılında 474 kadın ve 2020 yılında 300 kadın cinayeti işlenmiş, 2020 yılı içerisinde 171 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiştir. Görüleceği üzere kadına yönelik şiddetin cinayet boyutu her geçen gün artmaktadır.
Kadına yönelik şiddetin fiziksel şiddetten ibaret olmadığı psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddetin de kadına şiddetin farklı boyutları olduğu unutulmamalıdır. Sayılarla dahi belirtmenin mümkün olmadığı bu şiddet türleri ise çoğu zaman duyulmamakta ve yaptırımsız kalmaktadır. Şiddetin her türlüsünün suç olarak kabulü gerekirken birçok kadın bu şiddetlere sessiz kalmakta ve bu şiddetlere maruz bırakılarak yaşamaktadırlar. 2002 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün de açıkladığı üzere “Kadına Yönelik Şiddet” bir sağlık sorunudur ve çeşitli varyasyonlarda kendini göstermektedir. Kadına yönelik şiddet gerek şiddeti uygulayan erkek gerekse de şiddete maruz kalan kadın açısından önemli bir sağlık sorunudur. Kadına yönelik şiddetin son bulmasında yargılama süreçlerinde etkin ve caydırıcı yaptırımların uygulanmasının yanı sıra önlem amacıyla ve tekerrürün önüne geçmek adına tıbbi destek alınması da etkili olabilecektir.
Kadına yönelik şiddette ilk başvurulan koruyucu önlem uzaklaştırma kararlarıdır. Ancak uzaklaştırma kararı alınmış olmasına rağmen söz konusu kararın caydırıcılığı olmadığı açıktır. Uzaklaştırma kararının ihlalinde yine kadından şikayette bulunması beklenmekte ki çoğu zaman cinayete kurban giden kadın ihlal bildiriminde bulunamamaktadır. Bu durum da toplumun yasaların koruyuculuğuna inancını tüketmektedir. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un bu konuda yeterli caydırıcılığı saylayamadığı söylenebilir. Bu konuda yasa koyuculara büyük rol düşmektedir. Yaptırımların
caydırıcı olması, yargılamaların daha hızlı sonuçlanması ve tekerrürü önleyici tedbirlerin alınması gerekmektedir. Aksi halde kadına yönelik şiddetin hız kesmeden devam edeceği gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalacağımızı söyleyebiliriz.
Kamu Hukuku Bilim Uzmanı
Av. Dilek ÇAVUŞOĞLU