HACILAR AĞZI SÖYLENEN KELİMELER
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE HACILAR
HACILAR AĞZI SÖYLENEN KELİMELER
“Taşa şekil veren ustaları, kemerleri, örtmeleri, tolları, kuyuları, muslukları, şiraneleri, tandırları, Kumaşlara çözgülere desen veren kadınları, halıları, kilimleri, işlemeleri, oyaları, Hacılar Bezi kumaşları çarlarıyla, Beğendik bağları, üzüm bahçeleri, yaylaları, çiçekleri, kartınları, kayak pistleri, Anadolu insanına has konuşması ve sırtını dayadığı Erciyesiyle Sanattır, Kültürdür, Tarihtir HACILAR”
Kayseri ve civarının Osmanlı hâkimiyetine girmesinden sonra yapılan idari taksimata göre; Kayseri Sancağı’nın merkez kazasının Cebe-i Erciyes Nahiyesi’ne bağlı bir köy olarak kaydedilen Hacılar, nahiyenin önemli köylerinden birisidir.
15. yüzyılda bu bölgeye yerleşen Oğuz Boyuna mensup olan Hacılar Halkının, ağız özellikleri incelendiğinde, bazıları sadece Hacılar’da kullanılır, bazıları ise hem Hacılar’da hem de Kayseri’nin birçok yerinde hatta Anadolunun bazı bölgelerinde kullanılır. Değişen ve gelişen eğitim, kültür ve yaşam şartlarından dolayı bunlar, genç kuşaklar tarafından bilinmez, kullanılmaz oldu. Bu sözleri söyleyen ve kullananların sayıları azalmaya başladı. Yaşlı ve kısmen orta yaşlı kişiler bu eski sözleri biliyor ve azda olsa kullanıyor. Mesela; noriyon, asvata, soyka, foskavuk gibi kelimeler kullanılır ama mısmıl, yağlık, santır, mangır gibi kelimeler kullanılmamaktadır. Örtme, kuyu, şirane, aşırma, maşraba, ıbrık gibi şeyler kısmen biliniyor ve kullanılıyor, musluk, düven, çıra, malönü, nalbant, işlik gibi şeyler kullanılmamaktadır. Bizler büyüklerimizin Hacılar ağzıyla renklerdirdikleri, oturmalarla, sohbetlerle büyüdük. Bu sohbetlerde kullanılan kelimeler bizim kültürümüz, zenginliğimiz, köyümüzün özellikleri, bizim tarihimiz... Bunları yeni nesil bilecek ki; tarihini, geçmişini, köklerini unutmasın. Bundan dolayı Şeyh Edebali’nin nasihatini hatırlatmak istiyorum: ‘Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman, geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...’ Bizler de nereden geldiğimizi, atalarımızı, maneviyatımızı, kültür değerlerimizi unutmamalı ve yaşamaya, yaşatmaya devam etmeliyiz. Örtme, tol, kuyu gibi bize ait cingi sert taş yapılara sahip çıkmalıyız. Halı, kilim gibi dokumacılık sanatını yaşatmalıyız. Bu anlamda bir hemşerimizin ( Mahmut Gengeç ) şahsi gayretiyle oluşturmaya çalıştığı “Açık Hava Müzesi” anlamlı ve manidardır. Ufak çaptada olsa ilçemizde tek olan “Halı Atölyesi”nin kapanması ise üzüntü vericidir. Bu sayımızda hemşerimiz Veteriner-Hekim Mustafa Özdemir’in “HACILAR” adlı kitabından derlediğim Hacılar ağzı kelimelerden seçtiklerimi, kültürümüzü hatırlama ve yeni nesillere öğretme anlamında sizlerle paylaşacağım.
Abarii:Şaşma, hayret ifadesi.
Alingirli: Çapraşık, karışık.
Angıt: Aptal, saf.
Arıstak: Tavan.
Asvata: Alışveriş.
Aşırma: Genellikle kuyulardan su çekilen kovanın adı.
Bağvat: Bağ işlerinde çalışan işçileri temin eden ve onlarla çalışan işçilerin başı.
Başşaklamak: Bağ veya bostanda hasat sonu bırakılanların toplanması, alınıp yenilmesi.
Boraç: Su testisinin ufağı.
Cılga: İnce keçi yolu.
Cıngar: Döğüş, hadise çıkarma.
Cıbır: Parasız, yoksul.
Cıncık: Cam, gaz yağı lambasının şişesi.
Çıkı: Bohça.
Çıtırgılı: Her şeyden huylanıp sinirli olan.
Çikdönmek: Devrilmek, sırtı yere gelmek.
Çörten: Damlardan yağmur suyunu aşağı akıtan taş oluk.
Dadak: Çoçuklara verilen tatlı şey, şeker.
Dılı-garın: İşkembe.
Duvak: Yuvak, toprak damı düzleyen yuvarlak taş.
Efildemek: Yüreği çarpmak
Elekçi: Yaramaz, terbiyesiz.
Enek:Aşık oyununda kullanılan aşık kemiğinin her biri.
Erişte: Yazın evlerde kesilen ince, uzun aş makarna
Eşirme: Tandır ekmeğinin incesi.
Firez: Biçilmiş ekinin tarlada kalan kesik kısımları.
Foskavuk: Balon.
Gavurga: Buğdayın ateşte kurutulmuş şekli.
Gejgere: İnşaatta harç taşınan ve dört kollu olan geniş kab.
Gurşane : Su ısıtılan kenarı yüksek ve yuvaklak büyük tencere.
Gusgun: Binek hayvanlarının palan veya eğeri ile kuyruğu arasındaki koşum takımı.
Hazinevi: Kışlıkyiyecek depose olarak kullanılan ev.
Haft: Ahırda hayvanların yem yediği sabit yer, musul.
Hecirget: Odun ateşi ile yemek pişen ocaklarda tencere altına konan uzun demir çubuklar.
Hedik: Suda kaynamış buğday.
Hevek: Salkım, genellikle kışın yemek için büyük salkımlı üzümlerin askılıklara asılıp saklanması.
Horanta: Ev halkı, aile.
Hoşafçı: İki yüzlü insan, iki kişiyi birbirine düşürüp zevk alan kimse.
Hozan: Bakımsız kalmış bağ veya tarla.
İllik: Ramazanda gece oruç için yemek yeme zamanı.
Ilimsar: Uzakyer.
İskembi: Altı ve üstü kapalı, dört yanı açık tahtadan yapılmış bir çeşit masa.Bunun içine mangal konur ve mangala da kor halindeki ateş konur. Kışın ısınmak için evlerde kullanılır
Kendi zömüne: Kendi başına.
Kerpiç: Sığır pisliğine saman karıştırıp kurutularak yapılan yakacak.
Kirmen: Yün eğirmeye yarayan dört çatallı ve düzgün ufak ağaçtan yapılma alet.
Kitirik: Tandır ekmeğinin tandıra düşüpde kuruyanına denir.
Lavgar: Geveze, boşboğaz.
Mangır: Para
Maşdafa : İçi kalaylı ve bakırdan yapılma ufak su kabı.
Masıra: Çıkrıkta iplik sarılan içi delik ağaçtan veya madenden yapılma yuvarlak alet.
Mısmıl: Tamam, iyi.
Mıstık: Mustafa isimli çocuklara denilen isim.
Mitil: Yüzü takılmamış yorgan.
Mossür: Savcı.
Moruza: Üzüm çubuğunun tekbir dalhalinde ilk olarak toprağa dikilen kısmı.
Musul: Ahırda hayvanların yem yediği sabit yer, haft.
Nodullamak: Hızlandırmak, yürümek istemeyen hayvanları modullayarak sürmek.
Nooruyon: Neyapıyorsun, nasılsın.
Ocumoluk: Çok yiyen, doymayan.
Örtülük: Evlerde yatak konulan dolap.
Örtme: Önü açık ve diğer tarafları kapalı olan yazlık bağ evi.
Pahıl: Cimri.
Papuryolu: Amele olarak çalışmaya gidilen ve gurbette olan yol inşaatı.
Palan: Eşek ve atın semeri.
Papırga: Fabrika.
Pırıpırtı: Eskimiş eşyalar
Santır: Aptal, ahmak.
Seki: Bağevlerinde,taşla veya betonla döşenen oturma yeri
Sekmet: Sedirin yüksek olanı
Siddi: Yaşlı kadınlara denir.
Siftimek: Eti kemiğinden sıyırmak.
Soku: Bulgur dövmek için ortası oyuk olan büyük taş.
Soyka: Ölenin elbisesi.
Sofa(sufa): Geniş ve yüksek olan direkli oda.
Şebit: Sacda pişirilen ince ekmek.
Şelek: Bir insanın sırtında taşıyabileceği ot veya yakacak yükü.
Şemşamer: Ayçiçeği, sözünden çabuk dönen kimselere de denir.
Şirane: İçinde üzüm ezilerek şıra yapılan taş yapı.
Şireder: Bir çeşit suyu fazla olan üzüm.
Taka: Evlerdeki kapaksız dolap.
Tanki: Mahalli kıyafete önem vermeden açık saçık elbise giyen.
Tatavacı: Boşa atıp tutan, ara bozucu.
Tandır: Yere çukur kazılarak yapılan bir çeşit fırın.
Tandırlık: Tandır bulunan ağzı açık küçük ev.
Tol: Taş kemerlerle yapılan ve iyi olmayan, müstakil bağ veya tarla evi.
Urupla: Çiniğin dörttebiri
Üllüpcü: Yaygaracı
Veresbit: Bisiklet
Yaba: Harman savurmakta kullanılan çatal biçiminde tahta veya demir kürek.
Yağlık : Mendil
Yal: Hayvanlara verilen sulu yiyecek.
Yapık: Kadınların başlarına büründükleri boyalı ve desenli tülbent.
Yarma: Kaynatılmadan sokuda dövülen buğday.
Yatır: Ölmüş evliya.
Yayma: Kum, toprak ve gübre (zibil) gibi şeyleri at ve eşekle taşımakiçinkullanılan ağzı genişvekalın kıldan yapılan heybe.
Yarennik: Konuşma, sohbet etme.
Yuvak: Toprak damı düzleyen yuvarlak taş.
Yüklük: Yere serilerek kullanılan yatakların dürülüp konduğu büyük dolap.
Zabın: Düşkün, parasız.
Zekkelemek: Bir ayak üstünde sıçrayarak yürümek.
Zifillik: Ramazanda oruç için gece yemek zamanı.
Geçmişimizi bilmek, tanımak, anlamak ve Geleceğe emin adımlarla yelken açmak ümidiyle…
“Herkese selam eder, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim. Sarı dana büyüdümü, alaca inek doğurdumu, damlar kürüldü, kuyular karla doldumu? Beni soracak olursanız iyiyim, sadece sizlerin ve köyümün özlemi var. Cemreler düşüp, karlar eriyip, çiğdemler açıp, leylekler öter ötmez ordayım. Babam merak etmesin bahçe işleri başlamadan ordayım. Anam ben gelmeye halıyı bitirsin, işliğe götürüp halıcıdan bahşişi ben alayım. Tekrar selam eder, tezkereyi beklerim.”
Ahmet BAKTIR – Eğitimci Yazar